8 Şubat 2012 Çarşamba

Fasulye Ekimi

Sebze meyve artıklarını toprakla karıştırmam sonucu kompost elde etmiştim. İçerisine kağıt yaprak gibi şeyler katarak toprağın zenginleşmesini sağladım. 1 hafta içinde toprağın içerisine attığım meyve parçacıklarının yok olduğuna tanık oldum. Bu şekilde atıklarımın küçük bir kısmını geri dönüştürmeyi başardım.

2 hafta kadar önce pamuk üzerinde fasulye çimlendirmiştim. Daha sonra onları normal toprağa ektim. Yerleri küçük olduğundan onları daha büyük bir kaba aktardım. Toprak olarak ise hazırladığım kompostu kullandım. 2 gün içerisinde boyları 3cm den daha fazla uzadı. Periyodik olarak fotoğraf çekemedim. Şu anki halini gönderiyorum. Belirli aralıklarla fotoğraf eklemeye devam edeceğim. Ayrıca çuvalda patates ekimini de fotoğraflar eşliğinde bir iki hafta içerisinde gerçekleştireceğim.
8 Şubat 2012
8 Şubat 2012

2 gün sonra çektiğim resim. Hızlı büyüme gösteriyor. Sabit durmaları için desteklemem gerekiyor.
8 Şubat 2012
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Yaklaşık 1 hafta sonraki durum şu şekilde.
15 Şubat 2012
Fasulyeler 1 hafta önce boy ve gelişme açısından orantısızdı. Ancak şu an 4 adet fide hemen hemen aynı boyuta ulaştı. Daha büyük bir kaba geçirerek biraz fazla toprak ile daha dik durmasını sağlamayı düşünüyorum.
15 Şubat 2012
15 Şubat 2012
Daha büyük bir kaba aktardım. Bir ip ile sıkmadan bir nebze de olsa düz durmalarını sağladım. 
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ve aradan 1 ay geçti. Çeşitli sebeplerden ötürü 3 fideyi topraktan sökmek durumunda kaldım Şu an tek fide kaldı ancak o da boylandıkça boylandı ve bugün çiçek verdi.
17 Mart 2012

17 Mart 2012



Alternatif Yaşam Planlaması Hakkında

Ben 21 yaşındayım. Gündemi, dünyada olan bitenleri takip ettiğimde şunu görüyorum ki güçlünün daha fazla güç için güçsüzleri ezmesi ve onun kaynaklarını sömürgesi devam ediyor ve edecek. Bundan ülke olarak bizde nasibimizi alıyoruz. Hayvancılık ne durumda, tarım ne durumda...Bizim üretip ihtiyaç fazlası olan tarım veya hammadde ürünleri yıllar önce ihraç edilirken artık bunları fahiş fiyatlardan ithal etmek durumunda kalıyoruz. Hem daha fazla ödüyor hem de sağlıksız ürünler tüketmek durumunda kalıyoruz. Bu beni çok rahatsız ediyor.

Alternatif enerji arayışlarım esnasında bu bahsettiğim resmi fark ettim. Sınırsız enerji kaynakları varken petrol için milyarlarca dolar harcanıp insanlar birbirini öldürüyor. Bir düşünün. Her evin çatısına güneş paneli konulsa, ülkemin dört bir yanı rüzgar gülleri ile donatılsa , belirli bölgeler de jeotermal enerjiden yararlansa üretilen enerji umuyorum (tabi enerji israfı ortadan kaldırıldıktan sonra) büyük oranla yetecek ve yenilebilir kaynaklardan elde edilmiş olacaktır.

"Dünyayı değiştiremiyorsan, kendi dünyanı değiştir." Belki de dünyayı değiştiremeyiz. Ama alternatif yaşam ile kendi dünyamızı değiştirebilir, bu yönde insanlara sistemin bir parçası olmak zorunda olmadıklarını gösterebiliriz. Her yeni sistemin ortaya çıkması için ondan önce de bir sistem olması ve her ne kadar bu sistemde hoşnutsuz olmak gerekse de o sistemin kurallarına göre bir takım şeylerin yapılması gerekiyor. Bu da para kazanma.

Tamamen kendimize(ve bu sistemimiz içinde yaşayanlara) yetmek için 5-10 kişilik bir ailenin yıllık, iki yıllık hatta beş yıllık planlaması yapılmalı. Hem yiyecek olarak hem diğer yaşamsal ve yaşamsal olmayan ihtiyaçlar için alternatifinde alternatifi planlar düşünülmeli. Bunun için en az 50 dönüm bir arazi gerektiğini düşünüyorum. İçinde büyük ve küçük hayvan çiftlikleri, kümesler, bunları işleme tesisleri, meyve ağaçları, üretim tesisleri ile mini bir dünya yaratılması gerekiyor. Bunun içinde bir maddi kaynak gerekiyor. Bu kaynak için ben ceviz yetiştiriciliğini uygun buldum. Bu şekilde alternatif yaşam planlanması hayata geçirebilir ve alternatifin alternatifi sistem için kaynak olabilir. Bu da bir karavan olabilir diye düşünüyorum.

Alternatif enerji arayışlarımda beni en çok heyecanlandıran hidrojen enerjisi oldu. Elektroliz yöntemi ile kolayca ayrıştırılabiliyor. Depolanması sorun olduğundan bu sistemin üretimden direkt şebekeye gidecek şekilde düşük basınçlı ve yanma sonrası oluşabilecek geri tepmenin önlenmesi için valfli bir sistem yapılması gerekiyor. Bu şekilde sudan , güneş enerjisi veya rüzgar enerjisi ile yakıt enerjisi üretmek mümkün.

Alternatif tıp konusunda çalışmak gerekiyor. Bu şekilde oluşabilecek acil durumlara karşı hızlı çözümler üretilebilir. Sürekli doğal beslenmek amacıyla çıkılacak bir mücadelede sırasında ilk soğuk algınlığımızda ilaç içmek çözüm olmamalı. Hepsinin alternatifi var ve bizim tarafımızdan bulunması bekleniyor.

31 Ocak 2012 Salı

GDO'lu Tohumlar

Son zamanlarda bu GDO'lu ürünler denilen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusuna takmış durumdayım. Öncelikle bunun bilindiğinin aksine sadece hormonlu domatesten ibaret olmadığını anlamam ile kendimi komplo teorilerinin arasında buldum.

Sadece tohumların Genetiği değil küçük yada büyükbaş hayvan yetiştiriciliği için verilen gıdalarında genetiğinin değiştirilmiş olduğunu öğrendim. Şimdi bu konuda düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Birkaç bölüm çevirisini yaptığım BOSS adlı dizide de bu konu işlenmişti. GDO'lu tohumlar ürün verebilmeleri için belirli gübrelere ihtiyaç duyuyorlar. Belirli böcek ilaçlarına ihtiyaç duyuyorlar. Bunlar zaten üreticiyi o şirketlere mahkum etmiş oluyor. Bunun yanında ürünlerini tohuma dönüştüremiyorlar. Yine tohum şirketlerinden ürünlerinden almak zorunda kalıp onları zengin etmeye devam ediyor. Toprakta kalan kimyasal kalıntılar belkide o toprakta doğal tohumların yetişmesine izin vermiyor bile olabilir.

Bir çiftçiden bizzat duyduğum kadarı ile Genetiği Değiştirilmiş Şeker Pancarı Tohumu kulananlar, aldıkları ürünün şeker bazından yüksek ama ağırlık bazından düşük olduğunu gerçeğini öğrendim. Şöyleki ; şeker pancarı ki zaten bu ürünün kotayla üretilmesi ve daha düşük değerdeki şeker kamışından elde edilmiş şekerin tüketilmesi ayrı bir konu. Ürünü satın alan bünyeler bu Özel! tohumları kullanmayı zorunlu kılıyor. Yoksa ürününü ya düşük fiyattan alıyor yada hiç almıyor. Bu tohumdan kullananlar kimyasal gübreler, böcek ilaçlarının maliyeti ve seneye almak durumunda oldukları tohumun yanında, hasat ettiği ürün doğal olarak yetiştirilen ürüne göre ağırlığı Yüzde 20 kadar düşük olmasına rağmen şeker oranı aynı. Hasattan elde edilen paranın ağırlık bazından verildiği düşününce bir darbe daha üreticiye vurulmuş oluyor.Yozlaşmış şirketler yine parayı götürmüş oluyor.

Bu konuda söylebilecek daha çok şey var. Şuan araştırma aşamasındayım. Alternatif enerji arayışlarım beni yavaş yavaş alternatif hayat arayışlarına doğru götürüyor. Araştırma yaptıkça bu şekilde düşünenin yalnızca ben olmadığımıda görmüş oldum ki bu beni oldukça sevindirdi.

Tüketen değil üreten bir toplum olsak, gereksiz bir sürü bilginin yanında ağaçların bitkilerin türlerini ayırt edebilsek belki dünya üzerinde sadece tüketmeye gelmiş, bulunduğu çevredeki kaynakları sömüren asalak benzeri canlılardan olmayacağız.

Satın aldıklarınızı sadece satın almak zorunda olmadığını, büyük bir çoğunluğunu üretebileceğinizi düşünün...

1 Ocak 2012 Pazar

Eskilerden...

Camel
Camel, eskilerden diyebileceğimiz ve şimdiki pek çok kişiye ve grubun esinlendiği eserler üreten, buna rağmen pek az tanınan müthiş bir grup. Yakın zamanda bu grup ile ilgili bilgiler eklemeyi düşünüyorum.



Camel - Song Within A Song


Bu parça özellikle 4. dakikadan sonra evrim geçiriyor ki bu Camel'in hemen hemen tüm şarkılarında rastladığımız bir olgu. Camel'i keşfetmeden önce, ondan bazı parçalarında etkilenmiş olan Opeth grubunu da şarkılardaki geçişleri, baterinin değişmesi tonların farklılaşması nedeniyle bağımlılık derecesinde dinlemeye başlamıştım. Opeth'in etkilendiği gruplardan birinin Camel olduğunu görünce merak edip araştırdığımda, yeni bir bağımlılığı da başlatmış oldum.
Camel, Lady Fantasy

29 Aralık 2011 Perşembe

Sosyal Ağ

Son yıllarda sosyal ağ denilen, insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, fotoğraflarını paylaşabilecekleri ortamlar internet üzerinde türedi ve zamanımızın pek çoğunu bunlar üzerinde harcar duruma geldik. Fakat bu artık bir kanser gibi yayılarak internet yaşatımızda anonymouse yani "Kimliksiz" olma ayrıcalığımızı elimizden aldı. Pek çok servisler özellikle Facebook ile entegre olarak üyelik işlemlerini zaten Facebook'a üye olmuş insanlara; "Neden tekrar üye olmalıyım ki ?" şeklinde bir soruyu kendilerine sormalarını sağlayarak, hali hazırda bulunan Facebook hesapları ile "Login" olmalarını kolaylaştırdılar.Ancak iş bununla kalmadı...

Sonra bakıldı ki sürekli takip ettiğimiz sitelere sürekli Facebook Hesabı'mızla giriş yapmışız ve bu daha öncede belirttiğim gibi bir kanser gibi öylesine yayılmış ki, bu Sosyal Ağ'dan çıkmayı düşünmek, onunla ilişkili diğer servislerden de ayrılmak anlamına geleceğini görememişiz. Şimdi bu sahte dünyadan kurtulmak isteyenler bu kanser ile boğuşuyor.

Ben de bir çıkış yolu, bir tedavi düşünürken "Eskiden insanlar nasıl bir şeyler paylaşıyordu?" diye düşündüm ve Blog dünyasını hatırladım. Geçmişte bir kaç blog denemem olmuştu. Sonra ışıltılı Facebook dünyası ve oları peşi sıra takip eden diğer örnekleri bizi kolaycılığa alıştırdı ve bağımlı olmamıza, Kendi kimliğimizi yansıtmaya çalışırken, benliğimizi yitirmemizi sağladılar.

Artık buna bir dur diyorum. Yakın bir zaman içinde bahsi geçen sosyal platformlardan (Facebook, Twitter, Google+, Chime.in) ayrılıp, Kimliğimi buradan yansıtmaya çalışacağım.

Bir sene önce zaten MSN illetinden kurtulmuştum. Şimdi tekrar küllerimden doğup kendi Sosyal Ağı'mı yaratacağım.

İlk girdimi bu şekilde sonlandırıyorum.